5 Mart 2012 Pazartesi

1453

                                         
                                           SON HÜCUM

Mevlane Kapı (3 numaralı sivil kapı) ve yer aldığı surlar.
    
 Bizans İmparatoru Constantine XI. Palaeologus ve kumandanları genel saldırı hazırlıklarını surlardan hüzünle seyretmekteydiler. Bizans halkı ise mukaddes tasvirleri taşıyarak dualar ediyor, Tanrı’dan yardım dileniyorlardı. Halkın morali kuşatma uzadıkça düzelmekteydi fakat şehir düşerse nasıl kaçacaklarını planlayanlar da vardı. Sandallarla gizlice Galata’ya sığınanların sayısı artmıştı. Şehrin zaptedilemiyeceğine inananlar, çoluk çocuk, kadın erkek savunma hatlarına taş taşıyor hücumlarda bu taşları atarak savunmaya yardımcı oluyorlardı. Güllelerin tahrip ettiği ön surların hali yürekler acısıydı. Yıkalan mazgalların yerini ağaç kütükleri, toprak dolu çuvallar, fıçılar, toprak ve taş dolu fıçılar ile yapılmış uydurma siperler almıştı. İmparator bu siperleri kuvvetlendirmek için Venediklilere ağır sağlam siperler hazırlatmıştı. Bu siperler yerleştirilince küçük gülle ve oklardan çok rahat korunacaklardı. Şehir meydanında hazırlanan bu siperlerin Saint Romanos ile Charisius arasındaki mevzilere taşınması ve yerleştirilmesi gerekiyordu. Venedik balyosu siperlerin yerlerine taşınmasını emretti. Siperleri mevzilere götürecek olan Rumlar peşin para verilmediği sürece siperleri taşımayacaklarını söylediler. Akşama kadar süren ihtilaf sonucu Venedikliler siperlerin taşınması için gereken parayı ceplerinden ödediler. Siperlerin surlara taşınması ancak karanlık bastığında gerçekleşebildi. Bu siperler ön surların yıkılan mazgallarının yerlerine Rumların hasisliği nedeniyle zamanında konamadı ve şehrin kaderini belki de ister istemez etkilemiş oldu. Venedik balyosu, Tanrı aşkı, memleketin menfaati ve Hıristiyanların şerefi uğruna hücum başladığında herkesin kara surlarına giderek bulunduğu yeri savunmalarını ve asla terketmemelerini emretti. Giustiniani, kuvvetlerini yeniden teşkilatlandırıp savunma yerlerine yerleştirdi. Kara surlarında bulunan bütün askeri kapılar kapatılarak nöbetçilere emanet edildi. Ön surlarla ikinci surlar arasında bulunan dış terasın (Peribolus) şehirle alakası tamamen kesildi. Dış koridorda bulunan savunma askerlerinin de şehirle irtibatları kesildi. Artık hücumlara karşı koyup şehrin alınmasına ya engel olacaklardı ya da dış koridorda öleceklerdi. Giustiniani Venedikli askerlerine dış koridorda yeni bir hendek kazdırdı. Dış koridordaki bu hendek beşinci askeri kapıyı da içine alacak şekilde hazırlanmıştı. Hendekten çıkan toprak birinci surlar tarafına boydan boya yığılmıştı. Osmanlı kuvvetleri hendeği geçip ön suru aşarlar ve dış koridora girerlerse, Venedikliler bu hendeğin arkasına geçip savunmaya devam edeceklerdi.
            İmparator, Giustiniani ile birlikte savunma hatlarını gezerek gerekli emirleri verdi, eksiklikleri gidermeye çalıştı. Savunma hazırlıkları ayrı millet ve ayrı dinsel tartışmalar nedeniyle aksamalara neden olmaktaydı. Çıkar ilişkileri, rekabet, bencillik, yiyecek sağlamadaki güçlükler, uykusuzluk ve yorgunluk, devamlı top ateşinin yarattığı müthiş gürültü ve Osmanlı Ordusu’nun çıkardığı dehşetli seslerle gelen yedi haftalık kuşatma. Savunmanın sinirleri iyice gerilmişti. Yedi haftalık yıpratıcı kuşatma savunmadaki asker sayısı kayıplarla çok az azalsa da, surlarda açılan gediklerin genişliği savunmayı daha da güçleştirecek, yorgunluk da etkisini gösterecekti. Az yıpratılmış surlar aynı savunma sayısıyla müdafaa edilirken mazgalları geniş bir alanda yok olan surların savunmasını yine aynı sayıda askerin müdafaa etmesi çok güç olacaktı. İkinci ve en üçüncü surlarda sadece gözcülük yapan okçular bulunmaktaydı. Bu mıntıkanın ikinci surlarında ve kulelerinde en iyi okçular, küçük toplar bulunuyordu. Haliç’teki Osmanlı donanması ve köprü üzerinden gelecek Zağanos Paşa kuvvetleri için beş kilometrelik Haliç surlarında beş yüz okçu bekliyordu. Marmara surlarında ve kulelerinde halktan eğitimsiz yardımcılar vardı. Osmanlı Ordusu’nda ise moraller daha iyi idi. Genel hücum yapılacak ve Konstantinopolis fethedilecekti. Yüzlerce din adamı ordunun içinde dolaşmakta konuyla ilgili dini yazıları okumakta, askerlere moral vermekteydi. Sultan II. Mehmed süvari birliği ile birlikte Galata sırtlarını dolaşarak Çifte Sütunlar mevkiinde bulunan donanmanın bulunduğu mevkiye gitti. Yarın yapılacak genel saldırıyla ilgili Kaptan-ı Derya Hamza Bey’le son durumu görüştü. Zağanos Paşa ve kuvvetlerine destek vererek onların gönüllerini aldı, cesaret verdi. Akşama doğru kara surlarına dönerek, bütün alay ve kollarını, okçuları, seçkin birlik askerlerini, yeniçerileri birliklerinin komutanlarını toplayarak bunları tertip ve taksim etti. Vakit geldiğinde bir kısmının hücum etmesini, diğer kısmının taze bir kuvvetle hücuma katılmak için yerlerinde durmalarını ve bunların kısım kısım birbiri ardından hücuma nasıl katılacaklarını, nöbetleşerek hareket edilerek savaşın kesintisiz devamını nasıl sağlamaları gerektiğini anlattı. Bütün komutanlarına yer ve saat tayin ederek ne şekilde, nerede, ne zaman savaşacaklarını tarif etti. Daha sonra atına binerek komutanlarıyla birlikte orduyu tekrar denetledi. Bütün günü oruçlu geçiren Osmanlılar akşama doğru oruçlarını açtılar. Yemek sofralarında birleşen askerler arasındaki dayanışma ve moral en üst seviyedeydi. Gece yarısı Osmanlı Ordusu evvelki iki gece yakmış olduklarından daha muhteşem ateşler yaktılar. Aynı anda toplar ateşlendi, naralar, haykırışlar başladı. Osmanlı askerleri şehir halkına geliyoruz der gibiydi. Gürültü o kadar yüksekti ki Bizans halkı tahammül edemez oldu. İnanılmaz ve dayanılmaz gürültü ateşlerin sönmesiyle birlikte kesildi ve dua sesleri ortalığı kapladı. Artık her iki tarafta son hazırlıklarını yapmış, kendi inandıkları Tanrı’ya dua edip zafere erişmeyi diliyordu.
             Bizans halkı Katolik Ortodoks ayininden bu yana ayak basmadığı Ayasofya Kilisesi’nde bu gün toplandı. Kilisede adım atacak yer kalmadı. Katoliklerle Ortodokslar 1064 yılından beri ilk kez birlikte dua ediyorlardı. İmparator Constantine XI. Palaeologus cemaatine duygulu bir konuşma yaptı;”Tüm diğer şehirlerin kraliçesi olan bu parlak ve şerefli şehir ve vatanımızı size emanet ediyorum. Köle olarak yaşamaktansa ölünceye kadar yaşamamızı gerektiren dört husus vardır. İmanımız ve dinimiz, Vatanımız, Efendimizin temsilcisi ve akrabalarımız dostlarımız için. Şayet bu dördünden biri için ölüme dek savaşmak gerekiyorsa, dördü uğruna da yapmamız gereken ölünceye kadar savaşmaktır”. Konuşması bitince  imparatorluk tahtına oturarak papazların dualarına büyük bir heyacanla katıldı. Tanrı’dan günahları için merhametini esirgememesi için yalvardı. İmparator Ayasofya’yı terkettiğinde cemaati arkasından feryatlarla gözyaşı dökmekteydi.  İmparator ve asilzadeleri görev yerlerine giderlerken, bir kısım halk Ayasofya’da kalıp duaya, bir kısmı savunma mevkilerinde, diğer bir kısım ise gizlendikleri yerlere giderek dualarına devam ettiler.
            Galata Cenevizlileri genel hücum tarihini haber aldıktan bu yana karşı kıyıda yapılan hazırlıkları kaygıyla takip etmekteydiler. Konstantinopolis’te yaşayan bazı Cenevizliler şehri terkederek Galata’ya gelmişlerdi. Şehrin zaptedileceğine inanan her milletten insan Galata’ya gelerek kaçmak için gemilerle anlaşmışlardı.
            İmparator Costantine XI. Palaeologus, Ayasofya’dan Blakhernae bölgesindeki sarayına giderek herkesle vedalaştı, atına bindi ve savunma hatlarını dolaşmaya başladı. Haliç ve karayı gören Caligaria’da bir kuleye çıkarak Osmanlı Ordusu’nun sessizliğini dinledi. Bir an mutlulukla gülümsedi, dünü ve yarını düşünmedi. O bir an bitti ve Osmanlı Ordusu’nun varlığını hissettiğinde titredi.

Birinci surlardan hendeğe giren Osmanlı askerleri
topların ikinci surlarda açtığı gediklerden
 içeri girme mücadelesi verirler.
Giustiniani ve askerleri, yıkılan mazgalları tamir ederek
kendilerine siper oluşturmuş, savunmaya devem etmişlerdir.

           
            Sabahın Saat üçünde Sultan II. Mehmed, Saint Romanos ve çevresindeki surların karşısına genel hücum için ordusunu  hazır duruma soktu. Genel saldırı için ordu üç bölüme ayrılmıştı. Bütün birlikler hücum yerlerinde Sultanın emrini beklemekteydiler. İlk emirle toplar ateşlendi, topların çıkardığı müthiş patlama sesleri gecenin karanlığında şehrin her tarafında yankılandı. Çanların sesleriyle top sesleri Bizans’ı ayağa kaldırdı. Gülleler surlara çarparken, barut kokusuyla birlikte duman ortalığı kapladı. Mancınıklar taşlarını fırlattılar, oklar yağmur gibi savunmanın üstüne yağdı ve beklenen hücum emri geldi.
            Osmanlı Ordusu’nun birinci grubunda bulunan ve değişik ülke insanlarından müteşekkil askerler hendeğe girerek merdivenleri dış surlara dayadılar. Ellerinde kılıç, kanca taşıyanlar hendeğe doldular ve merdivenlere tırmandılar, savunma askerleri anında müdahale ederek merdivenler üzerindeki askerlerle birlikte merdivenleri kancalarla itip, merdivenlerle birlikte askerleri de hendeğe yıktılar. Düşenler, atılan taşlar ve Rum ateşiyle yaralanıyor veya ölüyorlardı. Merdivenlere tırmanmak isteyenlerden çok azı hayatta kalabiliyordu. Hendeğe ne kadar asker girdiyse o kadar asker hendekte kalıyordu. Osmanlı askerleri dur durak bilmeden surlara merdiven dayayıp siperlere erişmek için çırpınmaktaydılar. Siperler arkasından Osmanlı okçuları surlara ok yağdırıyor, surlardan aynı karşılığı alıyorlardı. Atılan taşlar, sallanan sopalar, kılıçlar, merdivenler itilince havada bir an asılı kalan insanların şaşkınlıkları, kırılan merdivenler, top ateşi, duman, barut kokusu, davul, kös, nakkarelerden çıkan gürültülü ses, yürekleri paralayan yaralıların feryatları, çan sesleri ortalığı kasıp kavurmaktaydı. Merdivenler itildi, yenileri geldi tekrar merdivenler dayandı ve yarıya kadar çıkıldı, tekrar yok edildiler. Yarı mazgal yarı siper arkasındaki Giustiniani komutasındaki Venedikliler hendekten bir tek askerin surun yarısını dahi geçmesine izin vermediler. Bir an ümitsizlik içinde bocalayan Osmanlı askerleri hendekten geri dönüp geri kaçmak istedilerse de geriden gelenlerin engelleriyle karşılaştılar dönüş yoktu, tekrar saldırdılar. Osmanlı okçuları yağmur gibi ok yağdırarak desteğini sürdürüyordu. Kara surları boyunca tüm mevzilerde durum aynı idi. Bütün mevkilerde nefes aldırmayan bir mücadele devam etmekteydi. Bütün gayretlere rağmen ilk hücum Sultan II. Mehmed’e beklediği sonucu vermedi. Surları koruyanlar da cesaretle karşı koyuyorlardı. Başarısız hücum devam ederken tekrar top atışları desteğinde hücum daha da şiddetlendi. Osmanlı askerleri hendekleri doldurdular. Uzun sopaların ucundaki kancalarla  yukarıda bulunan savunmacıları koruyan siperlerdeki her şeyi aşağıya çekip savunmadakileri açıkta bırakmaya çalıştılar. Gülleler bazen siperlere çarpınca etkisini gösteriyor, bazen hücum edenlere de savunmacılara da zarar veriyordu. Giustiniani ve emrindeki Venedikliler surların harap olmuş mazgalları arasında, siperlerinde kahramanca çarpışıyor merdivenlerden hiç kimseyi yukarı çıkartmıyorlardı. Giustiniani ve Venedikliler zırhlı olduklarından oklardan korunabiliyor fazla zarar görmüyorlardı. Gece karanlığında bu mücadelenin meydana getirdiği gürültü, hendeklere dolan binlerce Osmanlı askerinin naraları ve feryatları şehrin içinde yankıladıkça, çanlar daha şiddetli çalıyor, halk dualarını gözyaşları içinde okuyorlardı. Hücum eden Osmanlı askerlerinin ardı arkası kesilmiyordu, hendeklerden o kadar çok Osmanlı askeri merdivenleri tırmanıyordu ki o sıkışıklıkta mazgallardan sarkan zırhlı Venedik askerleri, devamlı kılıç, balta, topuz sallıyor her sallayışta mutlaka bir iki Osmanlı askeri hendeğe düşüyordu. Hendekte o kadar çok ölü birikti ki Osmanlı askerleri ümitsizlikle tekrar geri dönmek istediler. Fakat arkada bulunan ve saldırı düzenini yönlendiren çavuşlar bunlara müsaade etmediler ve çevirerek tekrar surlara yönelttiler. Bu şiddetli savunmayı kırmak için hücuma ara vermeden devam etmek gerekiyordu. İki taraf için dönüşü olmayan müthiş mücadele şiddetle devam etti.
Surlar dört kısımdan oluşur. Osmanlılar birinci surdan inerek hendeği geçmiş
ve ikinci surlara tırmanmaya çalışmıştır. savunma ikinci sur ile
üçüncü sur arasındaki dış avluda (Peribolos) yer almıştır.

            İlk hücum başlayalı henüz bir saat olmuştu. Osmanlı kuvvetleri mucize yaratamamış, cesaretle savaşmış sayılarının fazlalığına rağmen savunmadakilerin yer avantajları karşısında ölmüş, yaralanmış savaş dışı kalmıştı. Bu olumsuzluklara rağmen ilk hücum yine de çok tesirli olmuştu. Çok defa tekrarlanan bu şiddetli hücumlar savunmadakilerin gücünü azaltmış, kollarını kaldıracak hal bırakmamıştı.            
            Sultan II. Mehmed ilk hücuma katılanların çekilmelerine izin verdi. Hendekten geri çekilenler alabildikleri yaralı arkadaşlarını sırtlarına alarak hendeği boşalttılar. Haftalardır yorgun olan savunmadakiler Osmanlı askerlerinin döndüklerini görünce en az şafak sökene kadar dinleniriz ümidiyle rahatlayıp yayıldılar. Yaralılar taşındı, siperlerin kontrolüne fırsat kalmadı Anadolu askerleri ikinci hücumu başlattı. Top gülleleri siperlere vurdu, taş gülleler parçalara ayrılıp önüne gelene çarptı. Siperlerden çıkan kafalar, barut dumanları arasında binlerce Osmanlının hendeğe dolduğunu gördüler. Merdivenleri getirenler merdiveni dayadığı anda Osmanlı askerleri tırmanmaya başlıyordu. Dinlenmeye fırsat bulamayan ve hemen siperlere koşan savunmacılar, üzerinde askerleriyle birlikte merdivenleri ittiler. Yine taşlar yuvarlandı, Rum ateşleri hendeğe döküldü. Mazgallardan kılıçlar baltalar tekrar sallandı, her sallandığında bir kaç Osmanlı askeri hendeğe ölü veya yaralı yuvarlandı. İkinci surlardan ateşlenen küçük top gülleleri hendeğe girenleri ve hendektekileri paralıyor, atılan oklar bir sürü insanı öldürüyor, yaralıyordu.
Sona doğru, top gülleleri mazgallara büyük zarar vermiş
savunma açıkta kalmış, Osmanlı Askerlerinin kesintisiz hücumları
tükenen savunmayı kırabilmiştir.
            Bütün surlar boyuncu devam eden bu şiddetli savaşın merkezi Lykus Vadisi’ndeki Beşinci Askeri Kapı ve civarında yoğunlaştı. İshak Paşa komutasındaki Anadolu askeri de Saint Romanos Kapısı’nın bulunduğu mevkiyi şiddetle zorluyordu. Göğüslerinde zırh olan Anadolu kuvvetleri hendeği geçip surlara tırmanmaya çalışıyorlardı. Şehre ilk giren olmak için cesaretle savaşıyorlardı. Savunmadakiler, surlardan Rum ateşi fırlatıyorlar, Rum ateşi ile bütün hendek boyunca Osmanlı askerlerini yakıyorlar, koca taşlar atıp eziyorlar ve tırmananları deviriyorlar, hendeğe düşen askerlerin üzerine de taşlar atıp onları öldürüyorlardı. Her iki tarafta da yaralıların feryatları ve haykırışları yeri göğü inletmekteydi. Bu acı feryatlar karşısında savunmada bulunan askerler ümitsizlik içinde Osmanlı askerlerine:” Defalarca saldırıyorsunuz, başaramıyorsunuz, ölüyorsunuz yaralanıp bağırıyorsunuz artık bırakın” diye bağırıyorlar, Osmanlılar kahramanlıklarını göstermek istercesine tekrar merdivenlere atılıp surlara ulaşmaya çalışıyorlardı. Merdivenler o kadar doluyordu ki, birbirlerinin üzerinden yukarı çıkmaya çalışanlar vardı. Bilhassa askeri kapıların yakınında olan mücadeleler daha çok ölümle sonuçlanıyordu.
            Savaş kesintisiz olanca hızıyla sürerken bir an Lykus vadisinde bulunan Bizans savunmasında, bu mevkiye daha fazla Osmanlı askerinin yığılması sonucu bir gevşeme oldu. İhtiyat kuvvetlerinin kumandanları Theofilos Palaeologus ile Demetrios Kantakuzenos askerleriyle bu bölgeye destek verip Osmanlı kuvvetlerinin siperlere çıkmasını önlediler. İhtiyat kuvvetleri de hücumların yoğunlaştığı ve savunmanın yetersiz kaldığı mevzilere anında yardıma gidiyorlardı. İmparator atının üzerinde zırhlar içinde dış teras boyunca koşuyor savunmaya destek ve moral veriyor:” Kardeşlerim, mevzilerinizi koruyun, Osmanlı yoruldu, dağılıyor, bakınız hücum düzenleri bozuldu, zafer bizim olacak, dayanın Tanrı bizimledir, bizimle birlikte savaşıyor” diye bağırarak soğukkanlılıkla, paniğe kapılmadan savaşmaları için askerlerine bağırıyordu. Saint Romanos (Topkapı) ve Charisius (Edirnekapı) arasında, Lykus deresinin şehre girdiği 75 ve 76. kulelerin kuzeyindeki 78 ve 79 kuleler arasında bulunan Beşinci Askeri Kapı (Pempton) savaşın çok yoğun ve şiddetli olduğu bölgeydi. Savunanlarda yorgunluk kendini iyice göstermeye başlamıştı. Osmanlı askerlerinin arkası kesilmiyordu. Savaş zaman zaman merdiven üstlerinden siperler arasında neredeyse yüz yüze yapılıyordu. Merdiven üstündeki düşünce alttaki hemen yerini alıyordu, savaş karşılıklı naralar ve küfürlerle devam ediyordu. Büyük toplardan atılan bir gülle, siperin ortasına isabet ederek iki taraftan da asker telefine neden oldu ve siperi de darmadağın etti. Barut dumanlarının arasından çıkan yüzlerce Osmanlı askeri bir anda merdivenleri tırmanarak, savunma askerleri henüz şaşkınlığını atamadan siperlere ulaştı. Yüz yüze şiddetli bir savaş başladı. İhtiyat kuvvetlerinin anında yardıma gelmesiyle siperden dış terasa çıkmak isteyen Osmanlı askerleri engellendi. Osmanlı askerleri Rumlar ve Venediklilerle girdiği mücadeleyi sayılarının azlığı nedeniyle kaybettiler ve hendeğe atıldılar. Venedikliler ve Rumlar bu başarıyı zafer olarak nitelediler. Uydurma siperler gerisinde bulunan savunma askerleri bu ikinci hücumu da engelleyerek büyük bir moral buldular. Osmanlı hücumları diğer mevkilerde bu bölge kadar çok etkili olamamıştı. Ordunun bütün komutanları hücum için kendilerine yarılan bölgelere şiddetli hücumlarda bulunmuşlardı. Hendeklerin sekiz, dokuz metre olan derinliği, savunmadaki askerlere bu mücadelede avantaj sağlıyordu. Uydurma siper de olsa sur üstünde olan bir asker, merdivenleri tırmanmaya çalışan on askere kolayca engel olabiliyordu. Fakat merdivenleri tırmanıp siperleri aşmaya çalışan binlerce asker karşısında savunmadakilerin artık kollarını kaldıracak halleri kalmamıştı. Zağanos Paşa ve Karaca Paşa kuvvetleriyle birlikte ümitsiz bir gayretle bölgelerinde surlara dayanıyorlar, Haliç’teki Osmanlı teknelerinden atılan oklarla desteklenmelerine rağmen sonuç alamıyorlardı. Venedikli kaptan Trevisano’nun koruması altındaki mevziler Zağanos Paşa kuvvetlerine çok iyi dayanmaktaydı. Karaca Paşa kuvvetlerinin Blakhernae sarayının bulunduğu surlara yaptığı hücumlar da sonuçsuz kalmıştı. Bu yüksek surların bulunduğu mevzileri Venedikli Bocchiardi kardeşler şiddetle savunmaktaydı. Caligaria kapısının bulunduğu surları savunan Venedik Balyosu Minotto aynı derecede başarılıydı, aralıksız hücumlar karşısında yorgun ve aç halde mukavemet gösteren Venedikliler yine de cesaretlerini hiç kaybetmediler.
            Sultan II. Mehmed peş peşe yapılan iki hücumun da başarısız olmasından rahatsız olmasına rağmen savunma güçlerininde, kuvvetlerinin tükenmek üzere olduğunun farkına vararak sonuca yaklaştığını hissediyordu. Onların güçleri artık tükenmişti, oysa daha hücuma katılmamış Osmanlı kuvvetleri vardı. En şiddetli mücadelenin olduğu beşinci askeri kapı (Pemton) önündeki siperler artık dağılmıştı. İlk defa bu siperlere ulaşılmıştı. Hendeğin en dolu olduğu yer de burasıydı. İkinci hücum savunmanın nefesini kesmişti, bu durumu gözleyen Sultan II. Mehmed üçüncü hücumun yoğunluğunu buraya vermeye karar verdi. Son hücum ve son kozu bu bölge olacaktı ve bu hücum yeniçerilerin savaşı olacaktı. Son hücum şehrin üç bir yanında aynı anda başlayacaktı. yeniçeriler Sultan II. Mehmed’in emriyle Pemton kapısı civarındaki surlara hücuma hazırlandılar.
            Osmanlı Ordusu’nun en maharetli ve cesur grubu yeniçeriler kılıç ve kalkanlarıyla ikinci hücumun hemen sonrası harekete geçti. Osmanlı okçuları aynı anda surlara ok yağmuruna başladılar. Merdivenleri taşıyanlar, yeniçerilerle birlikte hendeğe daldılar. Osmanlı kuvvetlerinin surlardaki asıl hedef bölgesinin Pemton kapı çevresi olduğuna emin olan İmparator, ihtiyat kuvvetlerinin bu bölgede savaşmalarını emretti. Şafak vakti yeniçerilerle dolan merdivenler birden kabardı ve siperlere ulaştı. yüzlerce yeniçeri anında merdivenlere tırmandı ve siperlere doğru havalandı.  Hayatları savaşmak olan yeniçeriler kalkanlarıyla korunuyor, kılıçlarını maharetle kullanıyorlardı. Sultan II. Mehmed atının üzerinde koşturuyor elinde kılıcını sallayarak ordusunu gayrete getiriyordu. Artık siperlikten çıkan mazgal yıkıntılarında Venedik, Cenevizli ve Rumlarla yüz yüze müthiş bir mücadele veren yeniçeriler, zinde olmanın verdiği güçle de savunmadaki askerlerin cesaretini kırmıştı. Şehirde çanlar artık hiç durmuyordu. İmparator ve Guistiniani siperlere bir tek yeniçeri çıkmasını engellemek için cesaretle karşılık  veriyorlardı.
            Şafak vakti Çifte Sütunlar mevkiinden hareket eden Osmanlı donanması Haliç’teki engelin önüne geldi. Kaptan-ı Derya Hamza Bey, Haliç’i koruyan gemilerin kararlı bir halde beklediklerini görünce bir kaç tekneyi nöbette bırakarak Marmara surlarına hareket etti. Haliç’te bulunan Osmanlı tekneleri Balat önlerine baştan kara yanaşarak surların dibine bir miktar asker çıkardı. Zağanos Paşa’nın kumandası altında bulunan bu askerler Surlardan yapılan şiddetli müdahaleye rağmen sur kapıların binbir güçlükle zorladılar. Teknelerden surları savunanlara ok yağıyordu. Marmara kıyılarındaki surları kollayan Hamza Bey, kıyının kayalık ve sarp oluşu nedeniyle kıyıya yanaşmaya çekiniyordu. buna rağmen uygun gördüğü yerleri zorladı, gemilerden merdiven uzatarak, kancalı halatları mazgallara takmaya çalıştı. büyük mücadele vermesine mücadele etmesine rağmen surlarda bulunan çok az savunmacı tarafından şiddetle engelleniyordu. Ancak şehir düştüğünde surların savunanlar tarafından terkedilmesiyle amacına erişebildi.
            Kara surlarında mücadele artık korkunç bir hal almıştı. İmparator, Giustiniani, Cenevizliler, Venedikliler, Rumlar mevkilerini şiddetle korumalarına rağmen yorgunluk artık en büyük düşmanları olmuştu. Yeniçeriler sipere dayanmış artık göğüs göğüs bir mücadele vermekteydiler. Savunmadakiler kılıçlarını zor sallıyorlar, taş atacak halleri kalmamış artık atacak taş da bulamıyorlardı. Fakat Bizanslılar için mücadele henüz kaybedilmiş, Osmanlılar için de henüz kazanılmış değildi, sadece denge Osmanlı kuvetleri lehine bozulmuştu. Toplardan fırlayan bir gülle sipere isabet edip mevziyi yerle bir edince, iki tarafta kayıp veriliyordu. Fakat savunmadakilerin kaybının telafisi mümkün değildi. Osmanlılar ise ölenlerin yerini çabuk dolduruyordu. Dış terasa çıkmayı başaran yüze yakın yeniçeri ile savunmadakiler ölesiye bir mücadeleye başladılar. Nicephoros Palaeologus ile Demetrius Kantakuzenos kumandasındaki ihtiyat kuvvetleri de artık bu bölgede savaşıyorlar. Savunma, galip gelmek zorunda olduğunu biliyor, yoksa şehir elden gidecektir. İmparator ve Giustiniani artık olmayan güçleriyle savaşarak bir mucize yaratıyorlar ve yeniçerileri dış terasta yayılmadan hendeğe geri atmaya başlıyorlar. Sultan II. Mehmed, son hücumda son kozunu oynuyor ve büyük topu ateşletiyor. Fırlayan gülle hedefi buluyor ve siperler savunanlarla birlikte etrafa savruluyor. Yeniçerilerden de ölenler oluyor fakat bir an yaratılan boşluğu çok iyi değerlendiren yüzlerce yeniçeri siperi aşarak tekrar dış terasta mücadeleye başlıyorlar. Artık tükenen savunma güçleri yeniçerileri engellemekte zorlanıyor ve gerilemeye başlıyorlar. Dış terasta genişleyen alanı, hendekten çıkan diğer Osmanlı askeri doldurmaya başlıyor. Konstantinopolis’in savunmasında kahramanca en etkili mücadeleyi veren, şehirde kurtarıcı ünvanı alan Giustiniani yaralanıp düşüyor, kan kaybeden Giustiniani’yi alan adamları, imparator kalmasını rica etse de dinlemiyorlar ve Beşinci Askeri Kapı’yı (Pemton) açarak şehre girip gemisine götürüyorlar. Giustiniani’nin yaralanarak adamlarıyla mevkini terketmesi sonucu savunmada oluşan boşluğu imparator Costantine XI. Palaeologus, Nicephoros Palaeologus ile Demetrius Kantakuzenos doldurup mücadeleye kahramanca devam ediyorlar. İkinci ve üçüncü surlarda bulunan eğitimsiz askerler ve halktan insanlar Giustiniani’nin yaralanıp adamları tarafından Galata’daki gemisine götürüldüğünü, Osmanlı kuvvetlerinin de dış terasa girdiklerini ve savunmanın gerilediğini imparatorun ve komutanların zor durumda kaldığını gördüklerinde paniğe kapılırlar ve canlarını kurtarmak için yerlerini bırakıp kaçmaya çalışırlar. Osmanlı askerleri henüz şehre girmiş değildir. Diğer mıntıkalarda savunma başarıyla sürmektedir. Savunmayı bırakanlar bu kaçış sırasında Osmanlıların surları geçtiğini haykırarak savunmanın çözülmesini hızlandırırlar. İmparator dış terasta savaşa devam etmektedir fakat savunma ve şehirde panik havası başlamıştır. Parası olan Bizanslılar kaçmak için Haliç’te bulunan gemilere gitmeye hazırlanır. Bu gemiler şehir kaybedilirse hareket edeceklerdir. Haliç girişinde bulunan gemiler bu panik sırasında surların geçildiğini öğrenirler ve kaçma hazırlığına başlarlar.
            Giustiniani’nin çekilişinden sonra imparatorun diğer savunma hatlarına gittiği sırada kara surlarında dağınık bir müdafaa devam etmekteydi. Mecoteixion mevkiinde dış teras boyunca savunma düzeni bozulmuştu. Savunmada bulunanlar, yeniçeriler ile birinci sur ile ikinci sur arasında bulunan dış terasta mücadeleyi şiddetle fakat düzensiz sürdürmekteydiler. Savunma aynı gayretle karşı koydukları takdirde geri kalan iki surun aşılması yeniçeriler için imkansız olabilirdi. Zaman daralıyordu. Hendek aşılmış, birinci surlar artık geçilmiş dış terasta mücadele olanca şiddetiyle devam etmekteydi. Savunma anında dış terası boşaltıp ikinci surlarda müdafaaya çekilebilse şehre girmek Osmanlılar için imkansız hale gelebilirdi fakat bu harekatı yaptıracak komutan artık yoktu. Sultan II. Mehmed, dış terastaki mücadelede, savunma askerlerinin gerilemekte olduğunu farkeder ve:” Askerlerim, düşman bozuldu kaçıyor, surlarda kimse kalmadı artık şehir bizimdir, gevşemeyin cesaretle atılın” diye haykırarak atını hendeğe sürer.
            Hendekler doludur ve bütün Osmanlı askerleri merdivenleri tırmanarak dış terası doldurmaktadır. Savunmadaki askerler artan baskı karşısında gerileyip, arkalarında Giustiniani’nin kazdırdığı hendeğe dayanırlar, artık hendeğin arkasına dolaşma imkanları da kalmamıştır ve savaşarak bu hendeğe dökülürler. İmparator, Nicephoros ve Demetrius bir kısım savunma askeriyle müthiş mücadeleyi sürdürerek Pemton kapısına doğru çekilirler. Artık dış terası Osmanlı askerleri tamamen doldurmuştur ve şehri kurtarmak ve hayatta kalabilmek Bizansı savunanlar için imkansızdır. Bu mücadele sürerken imparatorun yanındaki Kantakuzenos düşer, imparator yaralanarak savaşını sürdürür fakat dayanamaz.  Kahramanca şehrini savunan İmparator Costantine XI. Palaeologus Dragazes henüz bir tek Osmanlı askerinin şehre girdiğini görmeden, askerleri arasında, Osmanlı askerlerinin kılıç darbeleriyle ölür. Artık savunma ortadan kalkmış panik başlamıştır. İmparator ölmüştür. Komutanlar ölmüştür. Savunma askerleri için bir beklenti kalmamıştır. Şehri savunma amacı ortadan kalkmış, artık şehirden kurtulma derdi başlamıştır. Şehre girip gemilere yetişme derdine düşülmüştür. Savunma askerleri şehre girebilmek için dış teras boyunca kuzey ve güney yönlerine doğru dağılırlar, ikinci surda açık kapı bulabilenler şehre girip kaçarlar, bulamayanlar kapalı kapılar önünde ümitsizce savaşarak ölürler. Pempton kapısına doğru kaçanlardan kapıya ilk ulaşanlar ikinci sur kapısından ikinci teras boşluğuna girerler ve kapıyı kapatmak isterler, kapı önünde devam eden savaşta ölenler kapının kapatılmasını imkansızlaştırır, kapı önünde yığılma olur ve Osmanlı askerleri ile savunmada bulunanlar arasında geçen son mücadelede savunma askerlerinin hepsi ölür. Panik içinde başıboş kalmış savunma askerleri tamamen surları boşaltmış ve can derdine düşmüşlerdir. Surlardan hiç bir müdahale görmeyen Osmanlı kuvvetleri Pempton kapısından içeri girerler. Güney yönüne doğru kaçan savunma askerleri ise savaşarak dördüncü askeri kapı girişine yığılırlar. Kapı kapalıdır ve arkalarından gelen Osmanlı askerleri tarafından burada sıkıştırılırlar. Kapı önünde geçen mücadale Osmanlı askerlerinin galibiyetiyle son bulur. Artık şehirde panik başlamıştır. Şehirden kaçmak isteyenler limana akın etmeye başlar. 
            Şehir alındıktan sonra dahi direnmeye devam ederek savundukları alanı terk etmeyen Gritliler teslim olmayı da redderek savaşmaya devam ettiler. Sultan II. Mehmed Giritlilerin şavaşmalarından etkilenerek onları teslim almayıp serbestçe şehri terketmelerine izin verecekti. Şehre yayılan Osmanlı askerleri bekledikleri direnişle karşılaşmayınca yağmaya daldılar. Marmara ve Haliç’de bulunan Osmanlı denizcileri de kıyılara yanaşarak yağmaya katıldıklarında, şehri terketmek isteyenler bu fırsatı iyi değerlendirdiler. Artık şehri savunan kimse kalmamıştı. Ortaçağ’ın son büyük kale savaşı güneşin sıcaklığıyla beraber Osmanlıların zaferiyle son bulmuştu.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Bizanslıları sürekli övmeseydin iyiydi. İki tarafta kahramanca savaştı ama bir kere olsun osmanlı askerlerine kahraman demedin. Sendemi brütüs